‘İnsan bir kuyuya düştüğünde, itenin ne önemi var ki. Onu en çabuk şekilde dibe götüren, kendi ağırlığıdır.’ John WEBSTER
Nedir YAŞAMAK! Yapamadıklarımız,söyleyemediklerimiz,başaramadıklarımız,kaybettiklerimiz mi..ya da daha fazlasımı.Ya da tüm bunların tersi mi.
Biz insanoğlu bu kargaşayı belki de keşkeleri çözmek için o kadar zaman harcıyoruz ki…sanki yaşamı kaçırıp..ardından tekrar kaçırdıklarımıza pişmanlıkla bakıyoruz.
Bilmediğiniz bir yolculuğa çıkacak olsanız ne hissederdiniz..heyecan,kaygı,korku,umut ve belki de daha fazlasını. İşte yaşam böyle bir yol değil mi? Bir metin gibi. Giriş..gelişme..sonuç..ya da geçmiş..şimdi..gelecek.. Bu yolculukta neyi ne kadar yaşamaktan çok neyi nasıl yaşadık,nelerden tad aldık,neleri fark ettik,hangi hayatlara dokunduk sanırım onlara bakmalıyız. Bu cümleler de benim hayatıma dokunan bir annenin etkisidir.
Kara gözlü küçük bir kadın oturdu karşıma, uzun süre önce. Bilindik bir hikayesi vardı belkide.Benim için bu hikaye farkında olmak,umut etmek ve cidden yaşamak adına önemliydi.Sesi buruk ama heyecanlı,derdini anlatma çabasındaydı.Her zaman ki gibi bir gün gibi başlayan gün, o anda değişti.16 yaşında başlayan hayat mücadelesi,4 çocuk,hasta eş ve töreler. Sadece birisi O’nu bir kez olsun dinlesin istiyor gibi gözleri bekleyişteydi. Boncuk gözlü bir çocuk annesine sığınmış ürkek ürkek bakıyordu.İşte o zaman başkalarının hayatına dokunmak,onların senin kayatına dokunması,cümlelerine anlam vermek ve hatta sırdaş olmak ne demek çok iyi anladım. Sesszice dinledim,hala dinliyorum ve gözlerinde ki umudu,ellerinde ki sıcaklığı hissediyorum.
Yaşam bize ne sunar bilmiyoruz,sadece iyi şeyler sunsun diye umut ediyoruz. Başımıza gelen kötü şeylerde isyan,umutsuzluk,çaresizlikten en çok ama en çok kendimize kızıyoruz.Çünkü bizi kuyunun dibine götüren kendi ağırlığımız. Peki ne yapmalıyız…
Güzel soru. Herkes seçimini kendisi yapar. Kara gözlü küçük kadın ayakta kalmayı yani varolmayı seçmişti. Sen neyi,nasıl seçersin kendine sormalısın. Ne kaçmak korkaklıktır ne de direnmek cesaret bazı zamanlarda.
Ama toplum olarak bir kez daha kendimize engelli bir çocuğum olsaydı ne hissederdim..ne yapardım..nasıl yapardım diye sormanızı rica ediyorum. Onların umutla ayakta kalmasını mı sağlardın yoksa pes mi ederdin. Neden mi bu soru.. İşte o kara gözlü küçük kadın bu zorlu hayat mücadelesinde bir engelli çocuk annesi de ondan ...hala çocuğunu, engelli diye O çocukla oynatmayan..O çocuğun yanından kaçıran.O çocuğun ailesine kızan bizler varız.
Yaşam bilinmez bir yolculuk..herkesin umuda…O sesin duyulmasına..O elin tutulmasına ihtiyacı var. Dibe çeken ağırlığa mı destek olacaksın…yoksa suyun kaldırma gücüne mi…FARKINDA OLARAK YAŞAMAYA BAŞLAMAK İÇİN HİÇ BİR ZAMAN GEÇ DEĞİLDİR.